23 Ağustos 2010 Pazartesi

Sen Bu Satırları Okurken...

Çocukken izlediğim bütün Yeşilçam filmlerinde genç kız ile genç adamdan biri mutlaka ''Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olucam...'' diye başlayan bir mektup yazardı ve daha sonra ayrılırlardı. Bu satırların ardından kavuşmalara pek şahit olmadım Gülen Gözler filminde evlenmek için bu yola başvuran ve dolaba saklanan Yaşar Usta'nın kızları hariç. O gün bugündür böyle bir mektup alırım ya da bu satırları yazmak zorunda kalırım diye çok korktum. Ama şükürler olsun ki beş dakika öncesine kadar bu cümleyle pek haşır neşir olmamıştım. Zaten doğru söylemek gerekirse hiç mektup almadım, ''Bu yazıyı on kişiye yollamazsan telef olursun, imza: bir dost '' tarzı mektuplar hariç. Ama nice mektuplar yazdım kah gönderilmiş kah sahibine gitmemiş...
Bu da onlardan biri mi? Bilemem, belki...
İlk mektubumu bizim mahalledeki Gönül ablaya yazmıştım, ilkokul ikiye gittiğim zamanlardı. Gönül abla üniversite öğrencisiydi ve iki kız arkadaşıyla birlikte bizim mahalleye gelmişti. Ona karşı hissettiklerim evcilik oynarken Emel'e karşı hissettiklerimin aynısıydı, bir oyun vardı aramızda yalnızca ikimizin oynadığı. Ben her akşam babam işten eve gelmeden önce kan ter içinde sokakta top oynardım o da tam o saatlerde okuldan eve gelirdi, hiç geç kalmazdı randevumuza. Bizim apartmanın önünde buluşurduk. Ben ona 'Kitaplarını biraz taşıyayım mı? ' mı derdim o da gülümser 'Bana bir makas verirsen neden olmasın' derdi. Düşünüyorum da bu yaşadığımız aşk değil de neydi? Sonra birinci sınıfta öğrendiğim fişlerden kalma cümlelerimle bir mektup yazdım ona, ne yazdığımı hatırlamıyorum ama 'Gönül bize gel, Gönül bana bak' gibi şeyler yazmışımdır muhtemelen. Bir akşam yine yolunu gözlemeye koyuldum apartmanın önünde, yazdığım mektup ise arka cebimde...Geldi her zamanki vakitte. Yüzüne baktım ve mektubu avucuna bıraktım. Normalde annemin 'Akın koş yemek hazır' sesini duymadan eve gitmeyen ben ardıma bakmadan evin yolunu tuttum. Ertesi gün ilk aşkımın evcilik oynama teklifime vereceği yanıt için yine sokaktaydım ve o göründü sokağın başında. O gün ilk defa elinde kitaplar yoktu, elini tuttuğu pis sakallı bir çocuk kitaplarını taşımaktaydı ve bu oyunda benim rolümü kapmıştı. Bütün tasolarımı bir anda Hasan'a kaptırmak gibi bir acı oturdu yüreğime, üzüldüm. Sonrası malum, ayrıldık. O taşındı mahalleden hem de mektubum için tek bir söz söylemeden.
Bir süre elim varmadı mektup yazmaya ta ki Lise 3'e kadar. Bütün sınıf ÖSS'ye vurulmuştu o yıl ben de en ön sıradaki Bilge'ye. Adı Bilge olduğu için değil cidden bilgili olduğu için en önde otururdu sınıfımızın Matmazel Curie'si. Herkesle iyi geçinirdi ama bana farklı bir alaka gösterdiği aşikardı, tabi sonradan öğrendim ki onun amacı yalnızca arkadaşlıktı. Hislerimden tam emin olup bir gece vakti mektup yazmaya koyuldum. Mektubun sonuna 'Ben sana mecburum 'şiirini de iliştirince kendi kendime 'İşte şimdi oldu!' dedim. Ertesi gün okula gittiğimde Bilge' de bir farklılık olduğunu sezdim. İlk defa tenefüste işçi problemleriyle değil de kendi problemleriyle uğraşmaktaydı. Sessizce camdan dışarıyı seyrediyordu, antilopa yaklaşan sinsi aslan edasıyla yanına vardım, mektup bu kez gömlek cebimde. 'Neyin var?' dedim. 'Hiç' dedi. Sonra başladı anlatmaya. Hoşlandığı çocuk ona artık çağrı atmıyormuş, mesajlarına yanıt vermiyormuş, acaba Bilge çok çirkin miymiş, ben onun çok yakın arkadaşıymışım, doğruyu söylemeliymişim, sebebi ne olabilirmiş. Önce sustum, sonra teselli ettim. Ona vermem gereken mektup değil teselliydi. Sonra zaman geçti, okul bitti, ayrıldık, farklı şehirlerde farklı üniversitelere yazıldık.

Ve bundan yıllar sonra sen çıktın karşıma. Hani duraktan yalnızca saatte bir defa geçen otobüsü koşa koşa yakalamak ya da ne bileyim her dönem bir puanla kaçan takdir belgesini bu kez kaçırmamak gibi bir şeydi bu. Anlatması zor yaşaması paha biçilemez. Tabi seni bulmanın hoşluğunun yanı sıra seni daha önceleri görmemenin boşluğu oldu içimde hep. Yüz kişiye sorsak 'Üniversitede son sınıfta yapılmaması gereken beş şey nedir?' diye ve beş popüler cevap arasak, en popüleri sanırım aşık olmaktır. Gönül abla için nasıl erken davrandıysam sana da geç kalmıştım ve bu sebeple bu satırları sana şimdi yazdım, yani okul bitip ayrıldığımızdan iki ay sonra. Bir mektup daha yazdım ama bu kez vermemek üzere. Yanıtın ne olurdu bilemem, ama artık pek de önemi yok. Bu satırlar aşkla geçen hayatıma birkaç çentik sadece. Sen orada evindesin ben İstanbul' da sana hasret bir gecede ve bu mektubumda 'Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olucam' demeyeceğim yine, çünkü zaten çok uzaktayız ve sen bunları hiç okumayacaksın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder