29 Ağustos 2010 Pazar

İlk aşkın romanı: Cemile


     Cemile, II. Dünya Savaşı sırasında Orta Asya’da yaşanan dramın 15 yaşındaki bir çift gözün penceresinden aktarılması olarak da tarif edilebilir. Savaşın getirdiği zorluklarla karşılaşan Seyit, daha küçük yaşında büyük adamların yaptığı işleri yüklenmek zorunda kalacaktır. Çünkü köyün ‘cigitleri’ ve büyükleri savaşa gitmiştir.

     Bu dönemde Seyit, ‘Küçük Ev’deki ‘yenge’ diye hitap ettiği Cemile’ye karşı anlamlandıramadığı bir duygu beslemeye başlar. Bu duygunun adını hikâyenin sonunda koyacaktır. Aşkın sınırsızlığı onu da vuracaktır.

***

“Bu aşk bir bahr-ı ummandır, ona hadd ü kenar olmaz”
     Seyit’in aşkı cismani bir aşk değildir. Onunki ‘aşkın’ olanı yakalamış bir duygudur. Bunu Semiha Ayverdi’nin romanlarında da sıkça görmek mümkündür. Çünkü Semiha Ayverdi romanlarında da kişiler içinde yaşadıkları aşkla olgunlaşırlar. Sevdiğine kavuşamama veya zorluklarla karşılaşma kişilere bir olgunluk kazandırır. Böylece artık metafizik olana hazır hale gelirler. Cengiz Aytmatov’un Cemile’sinde bu iki karakteri de birlikte görmek mümkündür.

     Aşkın yüceliğini tanımak roman kahramanlarını ölümsüzleştirir. Onu keşfetmek varlığın anlamını keşfetme yeteneği ve tabiattaki varlıklara karşı büyük bir sezgi gücü verir. Bu nedenle hayata karşı daha dik, sızdırmadan yoluna devam eder. Hiçbir şey onu korkutamadığı için de ondaki cesareti görenler kendi dünyaları içinde bunu ancak delilikle açıklayabilirler. Erdem Beyazıt’ın “Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” ifadesi gerçekten de değerini bulur.
***

Sürüp gelen bir aşk…
      Danyar, hiç kimsesi kalmamış bir halde savaştan yaralı olarak döndüğünde ana toprağı olan köyünde de kendini tanıyan kalmayacaktır. Artık burada Cemile ve Seyit’le birlikte savaşa gidenler için yiyecek taşıyacaktır. Bu yolculuklar üçü için de yeniliklerle doludur. Aslında Seyit ve Danyar Cemile’ye âşıktırlar.
Seyit ve Danyar’ın aşklarında kadere olan bağlılık hemen kendini gösterir. Bazı şeylerin kendi ellerinde olmadığını bilen âşıklar kendilerini Yüce Kudret’e teslim ederler. İşte bu yüzden de sırlarına hep sadık kalırlar. Onlar için aşktan dem vurmak sırrı ifşa etmektir, sırrın ifşası ise çoğu zaman gerçek gelişimin durma noktasıdır. Aşkına olan güvenleri onları suskunluğa iter. Bu suskunluk hali onlara görmediklerini gördürür, duymadıklarını duyurur. Böyle bir haldeyken belki yıllar geçer ama her geçen gün ötelerden müjdelerle doludur onlar için. Sabrın pişirdiği bu zihinler büyük bir olgunluk kazanmıştır. Sabırla geçen her gün büyük bir baharı fısıldayıp durmuştur. Geçen her gün kendi içlerinde bir derinlik kazandırır. İçindeki seylâplara rağmen direnme onların hayata olan dirençlerini artırır.
***

Susmak…
     Beklemesini bilen bir ruh, yere düşen bir tohumun yeşerme zamanı geldiğinde onu hiç kimsenin durduramayacağını bilir. Ağaç yeşillenip dal budak saldıktan sonra artık engin bir fikir ortaya çıkar. Nitekim romanda köye sonradan yaralı bir asker olarak gelen Danyar’ın aşkı da en sonunda neticesini vermiştir. Köylü onu meczup biri olarak görürken aslında içinde yanan kıvılcım ve hafakanları sezememiştir. Onun içindeki derinliği anlayan ancak aşkı sezmiş bir ruha sahip olan Seyit’tir.

     Seyit ve Danyar ve Cemile’nin hali herkesten farklıdır. Sızdırmadan, dimdik ayakta duran ve yıllarca kendi içlerinde kor haline gelen bir ruha sahip olmuşlardır aşklarının nihayetinde. Her haliyle hayret uyandıran ve kalabalıklar arasında hemen fark edilen yüce bir görünüş kazanmışlardır.

     Kalabalıkların dünyaya dair söyledikleri artık Seyit’i ilgilendirmez. Kendi aşkınlığı içindeki yüksek tepelerin lezzetini duymak onu dünyaya bağlılıktan kurtarmıştır. Özgürlük adına savaştıklarını zannedenler aşkın’lığı duyumsayabilselerdi ne kadar boş uğraş verdiklerinin farkına varırlardı. Bu özgürlük bir müddet sonra yeryüzündeki her kişi ve olaya karşı iyi bir duyguyla yaklaşmayı beraberinde getirir. Artık dünya üzerindeki hiçbir şey onu üzemez. Çünkü bir şeylerin bizi üzebilmesi için ondan beklentimizin olması gerekir. Beklentisiz olanın ise böyle bir düşüncesi yoktur. Seyit, ancak bu özgür ruhu kazandıktan sonra köyünü terk ederek okuyup ressam olmak için yollara düşebilmiştir.

     Aşk insana yıllarca tecrübe edemeyeceklerini yaşama fırsatı verir. Normal zamanda belki bir ömür alacak bir gelişme aşkta birkaç yılda tamamlanır. Aşka kapalı kalma birçok zenginliğin üstünü örter.
Seyit, yıllarca resim çizmek için uğraşırken, ancak aşkın lezzetini hissettikten sonra kopya resimler yapmayı bırakıp orjinal resimlere başlayabilmiştir. Bir hali anlatmak elbette mümkün değildir, kitaplarda anlatılanlar, bunca yazılan kelimeler, çizilen resimler sadece hal’in dışa yansıyanı kadardır. Seyit’in resimleri de bu yansımalardan bir ışıktır sadece. Bunu o da çok iyi biliyordur.

 Cemile, Cengiz Aytmatov, Elips Kitap, 76 Sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder