Aslında beşinci sınıfta hatıra defterlerine düştüğüm birkaç romantik kelam daha vardı, lakin onlar teyzemin yıllar önceki hatıra defterlerinden kopyalayıp yapıştırdığım ve bende eğreti duran arkaik romantizm içeren sözcüklerdi. Daha o zamanlar belliydi, benim dolmuş edebiyatına tepki olarak bir akım başlatacağım, heyhat bu akımın içinde pek fazla akamadım.
Don Juan damgası yemem ise lise yıllarıma rastlar, onun kadar şıpsevdi biri olmasam da ortak özelliğimiz çokmuş, öyle dediler. Çiçekler, birkaç afili sözcük ve Sezen Cumhur Önal halleri... Sanırım aramızdaki tek fark ben asla bir balkonun altında birine serenad yapamadım, çünkü normal zamanda bile İstanbul balkonlarından kafama bir kova su yahut bir poşet çöp atılması ihtimalini ölümün soğuk nefesi gibi ensemde hissettim, bir de bir balkonun altında mart kedisi gibi miyavlamaya başlarsam o evden üstüme en kötü ihtimal evin reisi atlar. Bu yüzden halka açık yerlerde şiir bile okumam ben.
Eğer Sezen Cumhur Önal vari bir hayat işine yaradı mı derseniz, yanıtım r' si vurgulu ve h' si Fransız aksanlı bir 'Hayır' olur. Şimdi işi istatistiğe döküp, 'şu kadar zaman diliminde şu kadar kızla çıkıp ortalama ilişki sürem şu' demek istemiyorum denmez saçma. Ama yalnızlığım fi tarihinden kalma, abartmıyorum ve hala beni Mecnun edecek bir Leyla bulamadım.
Şunu söylemek her ne kadar içimi acıtsa da -yazının devamında Cezmi Ersöz depresifliği göreceğinizi sanmayın sakın- benim kadar romantik birini bulamamaktan şikayetçi birkaç kişiyi ''Romantizm' in Aşk' a olan etkisi'' isimli deneyimde denek olarak kullandım ama sonuç yine negatifti.
Bir film sahnesi düşünün: gece, karanlık, dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur var, mevsim kış ve hava soğuk, esas oğlanın içi ise aynı otobüste yan yana seyreylediği esas kız sayesinde sıcacık. Sonra birden otobüs esas oğlanın ineceği durağa yaklaşır, esas oğlan istemeye istemeye yerinden kalkar ve gerçek duygularını gizleye gizleye esas kızın yüzüne az sonra bir yaramazlık yapacağı sinyalini veren masum bir çocuk hüznüyle bakar. Otobüs durduğunda esas oğlan cebinden çıkardığı bir adet kırmızı gülü ve bir mektubu esas kızın kucağına bırakıp kaçar adım iner otobüsten. Her şey buraya kadar sonu mutlu bitecek bir filmi andırmakta değil mi? Lakin öncelikle bu bir film değil ve de sonu sanıldığı gibi mutlu bitmedi. İşte tam da o geceden sonra başladı benim esas filmim ve şimdi romantik olduğum kadar küstahım da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder