“Aldım karşıma konuştum.” anlayışı kültürümüzden mi geliyor bilmiyorum ama bu devlet politikalarımıza da oldukça işlemiş olsa gerek. Halkın yanında olmaktansa karşısından veya tepesinden seslenmeyi her zaman diğerine tercih ediyoruz. Güneydoğu ve terör sorunlarında da tavrımız farklı değil. Onların gerçeğini anlamaya çalışmaktansa kendi doğru bildiklerimizi değiştirmeden çözüm üretmeye ve kendi bilgilerimizi dikta etmeye çalışıyoruz. Bu seve seve olmazsa OHAL’le olur diye düşünülüyor anlaşılan…
Halbuki OHAL döneminde ne kadar çok kanlı terör olayları ve faili meçhul cinayetler gerçekleşti. Hatta bu OHAL uygulamaları çoğu zaman Doğu’da gençlerin dağa çıkması için sebep oluşturdu. Terör örgütleri hala OHAL döneminde oluşan olumsuz argümanları kullanarak gençlerin beyinlerine devlet korkusu aşılıyor. Bunca zaman görüyoruz ki önce korkuları yenmeli, terörün aşılması için gereken OHAL değil eğitim için, ekonomik gelişme için, sosyal iyileştirme için yapılacak olağanüstü çalışmalardır.
Askeri otoritenin sivil hakların üstüne çıktığı her zaman diliminde demokrasi tehlikede demektir. Elinde gücü bulunduranlar, bir kere gücün tadını almış olanlar elbette bu gücü bırakmak istemeyeceklerdir. Terör bölgelerinde oluşmuş devlet korkusu, asker korkusu, polis korkusu ancak iyi niyetli diyaloglar ve samimi gayretlerle aşılabilir. Ve bu korku imparatorluğu aşılmadan da oradaki insanlara bir adım bile yaklaşmak mümkün olmayacaktır. Bu korkuyu aşmadan atılacak her adım, çözüme yönelik değil tam tersi aksülemal yapacak ve “bizi sindirmeye çalışıyorlar” algısı oluşturacaktır. Diğer bir gerçek te siyasi çalışmalar yeterli olmayacaktır. Bazı çalışmaların devlet eliyle değil de sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor. Devletin yapması gereken ise çözümde samimi olan STK’lara olabildiğince destek olmak ve onların önünü açmaktır.
1979 yılında başlayan sıkıyönetim ve 19 Temmuz 1987′de başlayıp 13 ilde 15 yıl kadar devam eden OHAL’de teröre yönelik hiçbir köklü çözüm üretilememiştir. Yapılan mücadele ve kayıplar hep kardeşlik yerine kini tetiklemiştir. OHAL’in sona erdiği 30 Kasım 2002′ye kadar geçen sürede hep korku ve endişe hakim olmuştur. Halk devlete karşı sevgi ve saygı duymak yerine nefret ve tepkiyle karşılık vermiştir.
Olağanüstü hal oluşturulması için Çorum ve Kahramanmaraş olaylarında yapılan suni müdahaleler ve provokasyonlar da göz önünde bulundurularak geçmişi ve geleceği yeniden düşünülmeli diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder