4 Eylül 2010 Cumartesi

Empati

Başlığa bakıp da empatiyi anlatacağım zannına hemen kapılmayın. Hayır, bu yazıda günümüzün gözde kavramı empati olmayacak. Empatinin nasıl yapıldığını, onun faydalarını anlatmayacağım. Çünkü ben empatiye inanan birisi değilim.

Önce Türk Dil Kurumunun "empati" açıklamasına bakalım: Kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini, denemeksizin anlayabilmesi becerisi. Halk dilindeki tabirle "kişinin kendini başkasının yerine koyması." Yapılan şerhe bakarsak ne kadar da latif bir kelime. İnsan seviniyor böyle bir kelimenin olmasına. Fransızcadan dilimize geçmiş bu kelime için Fransızlara teşekkür edesi geliyor insanın. Merci. Her yerde de kullanıyoruz. Psikologlar ve kişisel gelişim uzmanları kitaplarında hep diyorlar "Biraz empati kurun, bakın dünyanız nasıl değişecek" diye. İnsanların aynı zamanda birbirlerine kızma sebebidir de empati. "Biraz empati kursana" diye az duymamışızdır etrafımızdan.

Peki empati mümkün mü? Bir insan kendini nasıl başkasının yerine koyabilir? Girişte de söylediğim gibi bence empati yoktur. Olsa olsa insan kendini başkasının yerine koymaya "çalışır". Anahtar kelime bu: "çalışmak". O yüzden bence empatinin tanımı değişmelidir.

Yunus Emre "İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir" demiş. İnsanoğlu yıllarca kendini anlamaya çalışmış. Hala da anlamaya çalışıyor. Bir sonuca ulaştığı da yok. Kıyamete kadar da ulaşamayacak. Çünkü "kalubela"da verdiği ahdi hatırlamayan insandan bahsediyoruz. Kökü "unutmak" anlamına gelen "nesyden insiyan"dan türeyen "insan"dan bahsediyoruz. Her insan, bir dünyadır. Birbiri etraflarında dönerler ve birbirlerini etkilerler. Ama her ne kadar diğer dünyaları görsek de içini, orada ne tür depremlerin olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz ve anlayamayız.

Goethe "İnsan, kendini insanda tanır" dememiş miydi? Daha kendimizi tanımıyorken, kendi derunumuzu anlamıyorken başkalarını tanımayı nasıl başaracağız? Muhiddin Arabi de Füsus-ul Hikem'inde geçen teşbihinde "İnsanlar, bir devenin kuyruğunu, başını, hörgücünü ayrı ayrı muayene edip başka bir şeylere benzeten ve devenin bütününü görmeyen körlere benzerler" demiyor mu? Biz önce görme yetimizi kazanalım.

"Biz böyleyken" insandan da empati yapmayı beklemek biraz acımasızlık oluyor. Bu sıfatlarla mülemma insanın yapması gereken tek bir şey var bu dünyada. Peygamberimiz(sav)'in dediği gibi: "Ölmeden önce ölünüz."

"Ben, ben değilim. Ve hiç kimse kendi değil. Bütün görüntüler kırık aynalarda çoğalıp duruyor boyuna. Yegane gerçek: Kırık aynalar."
Nazan Bekiroğlu / Mor Mürekkep

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder