4 Eylül 2010 Cumartesi

Ben Bu Yazıyı Sana Yazdım


Ve şimdi dökeceğim deri altımda depoladığım tüm zehirlerimi...


''Gittin, arabesk bir şarkı koyup gönül plağıma

Daha ilk güfteyi dinlemeden çektin de gittin.

Belki modern bir Mecnun doğar diye çölünde,

Aklımı başımdan aldın da gittin.''


diye başlayan Fazıl Say' a malzeme verecek sözlerim yok artık benim. Ergenlik buhranımda böyle lakırdılar bolca taşıdım ceplerimde lakin o zamanlardan şimdiye yalnızca birkaç sivilcem kaldı. Zamanla anladım ki ayrılıkertesi günü yazılan bütün satırlar iç rahatlatmaktan daha çok iç karartmaktadırlar. Duygu tirbüşonuyla patlattığım bütün şiirler Facebook' ta duvarımı çarşamba pazarına çevirmekte sense hala bakkala sepet salmaktasın. benim umudum olanlar senin umrunda değil, hal böyle olunca da ne sen Şirin' sin ne ben Ferhat' ım kalmadı artık dağları delecek sabrım.


Önceden bir sevda yüzünden verem olunabilir diye ürkerdim -ki tek sebebi annemin Yeşilçam hayranlığıdır- ne zaman senle tartışsak bembeyaz bir mendile kan damlar gibi olurdu sözcükler. Sonra sen o mendile dudaklarının yalan rengini silerdin. Şimdi vereme de çare bulundu ve ne zaman aşk algınlığı çeksem günde üç öğün mesaj alıyorum bir bardak suyla.


Attila İlhan şapkasını çıkarıp Küçük İskender gözlüğümü taktığım bir gecede cinsiyetim hariç her şeyimi değiştirdim gördüğün gibi. Ama unutma, ilk sendin masum ruhunu pis bir soyunma kabininde bırakan. Ben o vakitler son moda aşık desenli modelleri deniyordum üzerimde, kimi bol kimi dar gelen... Ne zaman ki sen en sevdiğim T-shirt' üme bir bardak ihanet döküp kosla vanish oxi ile çıkması zor bir yalan lekesi bıraktın, işte ben o zaman iyi çocuk hallerimi kirli sepetine attım.


Şimdi sana ne yapacağını söyleyeyim mi sevgili?


Kalk da yalnızlığına demli bir çay koy, yalnızlık sana koymadan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder